Sermaye, şirketlerin kuruluş aşamasında ya da kuruluştan sonra faaliyetlerini devam ettirdiği süre içerisinde, ortaklar tarafından şirketin amacını gerçekleştirmek üzere şirkete özgülenen ve para ile ölçülebilen maddi ve manevi varlıkların tamamıdır. Şirketin mali tablolarında, sermaye şirketin yükümlülükleri arasında yabancı kaynaklarla birlikte bulunur zira, sermaye de şirketin ortaklara karşı bir yükümlülüğüdür. Mali tabloların aktif-pasif dengesi olarak ifade edebileceğimiz bu yapı sermaye ve yabancı kaynaklardan oluşan pasif taraf ile varlık ve alacaklardan oluşan aktif tarafın finanse edildiğini ve şirketin faaliyetleri neticesinde bu varlık ve yükümlülüklerin ortaya çıktığını gösterir. Şirketin yabancı kaynakları şirkete finansman sağlayan kişilerin sağladıkları finansman karşılığında şirketten alacaklı oldukları tutarı gösterirken özsermaye ise şirket ortaklarının şirket varlıkları üzerindeki haklarını gösterir.
Şirketin faaliyetlerini sürdürebilmek için gerekli olan optimal sermaye yapısının ne olduğu konusunda mutlak bir fikir birliği bulunmamakta olup bazı yöneticiler sermaye ağırlıklı finansmanı bazı yöneticiler ise yabancı kaynak ağırlıklı finansmanı risk iştahlarına bağlı olarak tercih etmektedir.
Optimal sermaye yapısının ne olduğuna ilişkin olarak ise vergi mevzuatında vergisel yükümlülükler açısından dolaylı bir kabul olduğunu söyleyebiliriz. Zira 5520 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinde yer alan düzenleme uyarınca yabancı kaynak toplamının kurumun hesap dönemi başındaki özkaynak toplamının 3 katını aşması durumunda aşan kısım örtülü sermaye olarak kabul edilmekte ve bu tutara denk gelen faiz, kur farkı ve benzeri giderlerin indirimi kabul edilmemektedir. Hatta örtülü sermaye tutarına denk gelen faiz gideri kar payı olarak değerlendirilmekte ve ortakların sermaye olarak konulması gereken bir tutarı borç adı ile şirketin kullanımına tahsis edip bunun karşılığında vergisiz bir şekilde gelir elde etmesi mevzuata aykırı olarak değerlendirilmektedir.
Örtülü sermaye müessesesi vergi mevzuatına kanuni düzenleme ile girmiş ve kuralları net bir şekilde 5520 sayılı Kanun’da belirlenmiştir. Gerek vergi mevzuatındaki düzenlemelere gerekse de Türk Ticaret Kununu'nun örtülü sermayeye bakışına ilişkin açıklamalara yazımızın aşağıdaki bölümlerinde yer verilmiştir.
A. Türk Ticaret Kanunu Açısından
Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nın İkinci Kitabı’nda Ticaret Şirketlerine ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup 127 ve 128’nci madde hükümlerinde ise sermaye koyma borcuna ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
127’nci madde hükmünde sermaye olarak konulabilecek unsurlar tadadi olarak sayılmış olup ayrıca devrolunabilen ve nakden değerlendirilebilen her türlü değerin de sermaye olarak konulabileceği düzenlemesi yapılmak suretiyle kapsam genişletilmiştir.
128’nci maddede ise sermaye koyma borcunun sonuçlarına yer verilmiş olup her ortağın usulüne göre düzenlenmiş ve imza edilmiş şirket sözleşmesiyle koymayı taahhüt ettiği sermayeden dolayı şirkete karşı borçlu olduğu belirtilmiştir.
Ortakların şirkete sermaye koyma borcu ve ne tür değerlerin sermaye olarak getirilebileceği tüm ticaret şirketleri açısından TTK’nın 127 ve 128’nci maddelerinde düzenlenmiş olmakla birlikte sermayenin arttırılması ve azaltılmasına yönelik hükümlere ise her ticaret şirketi bazında kendi bölümünde ayrıca yer verilmiştir.
Örneğin, anonim şirketlerde sermaye azaltımına ilişkin hükümlere 473’üncü maddede yer verilmiş olup azaltılan sermaye yerine yeni paylar çıkarılmıyorsa esas sözleşme değişikliği yapılması gerektiği belirtilmiştir. Limited şirketlerde ise sermaye azaltımına ilişkin düzenlemeler açısından anonim şirketlere atıf yapılmış olup sadece borca batık bilançonun iyileştirilmesi amacıyla bir sermaye azaltımı yapılacaksa şirket sözleşmesinde öngörülen ek ödeme yükümlülüklerinin ödenmesi gerektiği belirtilmiştir.
Ticaret şirketlerinin kuruluşu, tasfiyesi ve faaliyetlerine ilişkin olarak ayrıntılı hükümlerin yer aldığı TTK’da sermayeye ilişkin olarak sermaye koyma borcuna, sermaye olabilecek unsurlara ve ticaret şirketi türleri itibariyle sermaye arttırımı ve azaltımı gibi hükümlere yer verilmiş olup örtülü sermaye gibi bir tanıma ya da bu şekilde bir düzenlemeye yer verilmemiş olup bu konuda farklı bir düzenlemeye yapılan bir atıf da bulunmamaktadır.
B. Kurumlar Vergisi Kanunu Açısından
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu (KVK)’nın 12’nci maddesinde örtülü sermayeye ilişkin düzenlemelere yer verilmiş olup şartları ve sonuçlarına ilişkin olarak 5422 sayılı Eski Kurumlar Vergisi Kanunu’na kıyasla daha belirgin düzenlemeler yapılmıştır. Söz konusu maddede yer alan düzenlemeler uyarınca bir borç ilişkisinde örtülü sermayenin varlığından bahsedebilmek için aşağıda belirtilen temel şartların sağlanmış olması gerekir.
- Borcun ortaklardan veya ortakla ilişkili kişilerden doğrudan veya dolaylı olarak temin edilmiş olması.
- Alınan borcun işletmeden kullanılmış olması.
- Borç tutarının kurumun hesap dönemi başındaki özsermayesinin 3 katını aşmış olması.
Söz konusu şartların değerlendirilmesi aşamasında dikkate alınması gereken özellikli durumlara ise aşağıda yer verilmiştir.
- Ana faaliyet konusuna uygun olarak faaliyette bulunan ve ortak veya ortakla kişi sayılan banka veya benzeri kredi kurumlarından yapılan borçlanmaların toplam borç tutarının tespitinde %50 olarak dikkate alınması gerekmektedir.
- Ortakla ilişkili kişinin tespitinde en az %10’luk oy veya kar payı oranı aranmakta olup ortağın doğrudan veya dolaylı olarak en az % 10 oranında ortağı olduğu veya en az bu oranda oy veya kâr payı hakkına sahip olduğu bir kurum ya da doğrudan veya dolaylı olarak, ortağın veya ortakla ilişkili bu kurumun sermayesinin, oy veya kâr payı hakkına sahip hisselerinin en az % 10'unu elinde bulunduran bir gerçek kişi veya kurum ortakla ilişkili kişi olarak değerlendirilmektedir.
- İMKB’den temin edilen hisseler nedeniyle ortak veya ortakla ilişkili kişi olarak değerlendirilebilmek için en az %10’luk ortaklık payı aranmaktadır.
5520 sayılı Kanun’un 12 maddesinin (6) numaralı fıkrasında ise yukarıda belirtilen şartlar sağlansa bile örtülü sermaye olarak kabul edilmeyecek borçlanmalar aşağıdaki şekilde sayılmıştır.
- Ortakların veya ortaklarla ilişkili kişilerin sağladığı gayrinakdi teminatlar karşılığında 3. kişilerden yapılan borçlanmalar.
- Ortakların ve ortaklarla ilişkili kişilerin bankalardan ve finans kurumlarından veya sermaye piyasalarından temin ederek aynı şartlarla kısmen veya tamamen kullandırdığı borçlanmalar.
- 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’na göre faaliyette bulunan bankalar tarafından yapılan borçlanmalar.
- Finansal kiralama şirketleri, finansman şirketleri, faktöring şirketleri ile ipotek finansman kuruluşlarının faaliyetleri ile ilgili olarak ortak veya ortakla ilişkili kişi sayılan bankalardan yaptıkları borçlanmalar.
Örtülü sermaye şartlarının varlığı halinde örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar gerek borç alan gerekse borç veren tarafından örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibariyle dağıtılmış kar payı sayılır ve daha önce yapılan vergileme işlemleri de taraf olan mükellefler nezdinde düzeltilir. Bu düzeltmenin yapılabilmesi için kanunda aranan şart örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olmasıdır.
Örtülü sermaye şartlarının varlığı durumunda yapılacak düzeltme işlemlerine ilişkin olarak 1 Seri Numaralı Kurumlar Vergisi Kanunu Genel Tebliği’nde yer alan açıklama ise aşağıdaki gibidir.
“Kullanılan borç nedeniyle, geçici vergi dönemi içinde örtülü sermaye şartlarının gerçekleşmesi halinde, o dönemde daha önce borç alan kurum tarafından giderleştirilen faiz, kur farkı ve benzeri giderler, bu işlemin yapıldığı geçici vergi döneminde hesaben gerekli düzeltmeye tabi tutulabilecektir. Borç veren kurum tarafından da aynı dönem içinde düzeltme yapılabilmesi mümkündür.
Düzeltmenin, gider yazılan geçici vergi döneminden sonra yapılması halinde, borç alan kurum tarafından verilen düzeltme beyannamesi ile tahakkuk eden vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartıyla, borç veren kurum tarafından da (bir sonraki geçici vergi döneminde) düzeltme yapılabilecektir.
…
Hesap dönemi kapandıktan sonra örtülü sermaye kullanan kurumun yapacağı düzeltme talebi, vergi dairesince Vergi Usul Kanunu uyarınca değerlendirilip sonuçlandırılacaktır. Bu düzeltme sonucu tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde, karşı tarafın da gerekli düzeltme işlemini kendiliğinden yapması mümkün olacaktır.
Verginin kesinleşmesi; dava açma süresi içinde dava açılmaması, yargı mercilerince nihai kararın verilmiş olması veya uzlaşmanın vaki olması gibi haller nedeniyle, verginin kesinleşmesi ve itiraz edilmeyecek duruma gelmesidir. Örtülü sermaye kapsamındaki finansmanı kullandıran kurum nezdinde yapılacak düzeltmede dikkate alınacak tutar, kesinleşen ve ödenen tutar olacaktır. Örtülü sermaye kapsamında borç kullanan kurumun, zamanaşımı süresi içinde düzeltme talebinde bulunmuş olması halinde, düzeltme sonucu tarh edilen verginin kesinleşip ödenmesi şartıyla karşı tarafta da süreye bakılmaksızın gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.”
Kurumlar vergisi mükellefleri açısından hesap dönemi, özel hesap dönemi belirlenmemiş olması durumunda, 1 Ocak ile başlayıp aynı yılın 31 Aralık tarihinde sona eren dönemdir. Dolayısıyla borç alan mükellefin bu dönem içerisinde vergi matrahının tespitinde gider olarak dikkate almadığı örtülü sermayeye denk gelen faiz tutarı için vergi dairesinden bir düzeltme talebinde bulunmasına gerek bulunmamakta olup daha önce yapılmış bir vergileme işlemi varsa verilecek kurumlar vergisi beyannamesi ile kendisi tarafından düzeltme yapılması mümkün olmaktadır. Ancak beyanname verildikten sonra verginin matrahında gider olarak dikkate alınmış örtülü sermayeye denk gelen faiz tutarına ilişkin bir düzeltme yapılmak isteniyorsa bunun için vergi dairesine başvurulması gerekmektedir.
Tuğba ÖZ YİLMAZ